24 Mayıs 2008 Cumartesi


Sabah arkadaşlarım beni uyandırmak için kasıolar...Uykum sanırım biraz ağır...
Gökhan: Çağrı hadisene olm , kalksana olm , yorganı çekicem bak hadi olm.
Ben : Kanka dur kalkıyorum ya 2 dakka daha uyuyiimm noollurr..
Gökhan : Olm hadisene lan daha saçı yıkıcan 2 saat hazırlanıcan yürü hadiii
Ben: Olm 2 dakkalık iş tamam kalkıorumda olm nie diosun lan paso kafamı ....tinnn
Gökhan : Olm bidaha kaldırmiicam seni paso bağrıosn mk.
Tolga : Biz gidioruz lan o zmn kal gelme
Ben : Allah kahretsin bi günde sevgiyle uyandırın bee a.q
Tolga : Canım hadi bitanem uyan..mujx...kalk hadi bakiim bak okuluna geç kalırsın...

B en : Senin a.q geberiorum ...

Geberdim o sabah gülmekten....





Bu kadar mı ulaşlamazsın acaba? Bu kadar mı zor senin kalbine girmek? Gidip çıksam karşısına ve “ Hey ben aşk isimli çok güzel bi yer buldum elimi tutup oraya gelir misin benimle? “ desem ne kaybederim ki acaba? Evet korkuyorum , elimi tutmamandan korkuyorum… Ya beni elinin tersiyle itip karanlığa düşürersem diye korkuyorum. Seni seven çok insan var biliyorum ama benden çok sevmelerinden korkuyorum. Daha sesini bile duymadığın birini sevmek ne kadar zormuş. Hayalini kuruyorum ve sonunun kötü biteceğinden korkup en güzel yerinde kesiyorum. Aslında bu platonik aşk bana odama kapanıp ağlamayı sonra dışarı çıkıp gülmeyi öğretti. Hayatta kaldırım başarırm dediğim her şeyi şimdi acaba yapabilirmiyim’e çevirdim. Sanırım kendime güvenimide kaybettim…Ama en çok kendimi kaybetmekten korkuyorum… Yere kaya gibi sağlam basan ayaklarım bile adım atmaktan korkar oldu şimdi. Sana bi türlü söyleyemediğim o aşk o kadar büyüdüki kalbime sığdıramıyorum artık. Bazen seninle birlikte olduğumun hayalini kuruyorum. Ve yanında saçmalamaktan gözlerinin bana bakışının verdiği titreme ile seni sıkmaktan , söylediklerini anlayamayıp kendimi sana anlatamamktan korkuyorum. Sonra kabus oluyor hayallerim onlarla savaşıyorum. Geceleri gözümü kapatınca yüzün geliyor gözümün önüne ve uyuamıyorum saatlerce. Uyursam gidersin diye uykumla savaşıyorum. Dinlediğim bütün şarkılar sanki bnm sana olan aşkımı anlatıyormuş gibi geliyor. İzlediğim filmlerdeki sevgilileri bizim öyle olabileceğimiz hayalleriyle özleşteştiriyorum. 2 lafı bir araya getirmeye zorlanırken en usta kalem oluveriyorum birden. Harfleri ve kelimeleri dans ettiriyorum boş sayfalarda. Ve boş sayfalar anlam kazanıyor. Saf ve temiz sayfalarımın kirlenmesinden korkuyorum sonra. Saklıyorum hepsini korumaya çalışıyorum. Kalbimin üst üste yara aldığı anlardan bi tanesinde seni bulmam tesadüf olmasa gerek. Yağmurun buluta ihtiyacı olduğu kadar ihtiyacım olduğunu hissediyorum sana. Öyle büyüyor öyle büyüyorsun ki. Yanında küçük kalıp beni fark etmemiş olmandan korkuyorum. En çokta bunları okuyup sana aşık olduğumu anlamandan korkuyorum. İçimde yaşattığım seni görmenden korkuyorum. Ve beni istememenden korkuyorum… Her gün uyanınca evet bu gün kesin haberi olacak onu ne kadar sevdiğimden diyorum ama yapamıyorum. Çok mu zor acaba die düşünüorum kendi kendime. Ne var ki bu kadar engel olan dilime. Gidip söylesem ne olur die düşünüorum. Olacakları düşününce önce gülümsüyorum sonra da hüzünleniyorum. Ve bunları karalarken yağmur yağıyor dışarıda. Bütün yağmur damalalarından rica etsem söylerlermi acaba sana? Seni seven birinin olduğunu ve kimsenin sevemeyeceğinden çok sevdiğini , kimsenin büyütemeyeceği kadar bir aşk büyüttüğünü söylerler mi sana? Sonra dışarı çıkıyorum. Aşkından sırılsıklam olmuş bedenime düşen yağmur damlaları ıslatamıyor beni. Sonra kafamı yukarı kaldırıyorum ve yüzüme düşen her bir damla kadar döküyorm göz yaşlarımı. Seni düşünmekten boğulduğum zamanlarda hep rest çekiorum. Olmaz diyorum uğraşmamlısın. Beynim bunu diyor ama kalbim orda biyerde daha çok büyütmeye devam ediyor. Ve sanırım kalbim damarlarıma kan pompaladıkça damarlarımda aşkınla doluyor. Ve yine korkuyorum. Kalbimi ele geçiren aşkının , bedenimide ele geçirmesinden korkuyorum… Sana geldiğimde umarım beni bu korktuğum her şeyden korursun ve güçlenirim yine… Superman kadar güçlü olan ben şimdi duvardaki bir örümcek kadar çaresizim… Bu konuşulacak kelimelerin boğazımda düğümlü durması çok zor… Dayanamıyorum artık…


16 Mayıs 2008 Cuma


Bu mektubu intahar etmeden hemen önce dostlarına bir mektup bırakmak isteyen birinin kişiliğini üstlenerek yazıorum. Hiç birşekilde intihar ile ilgim yoktur ...!!!!!! Hayat yolculuğumun bir durağında daha indim. Biliyorum yeni bir gemi gelip alacak beni ve başka bir limana götürecek. Ama bir sonraki geminin gelişini beklemek kolay mı? O aradan geçen zamanı yenmek...İşte o zaman boyunca dayanabiliyorsa insan nasılda öğreniyor değil mi? Daha da güçleniyorsun. Ayakta durmanın dersi neden hep bu kadar ağır. Bir olaydan tecrübe kazanabilmek için illa kötülüklerin mi olması gerek acaba. Yıllardır hep düşünüorum ama artık bi kötülüğü daha kaldırcak ne gücüm kaldı ne sabrım. Tükendim sanırım. Bitti.. Şimdi yine bir gemiyle devam ediyrum yoluma ama bu sefer sizi alamayacağım yanıma. Tek başıma gideceğim kocaa güvertede. Tüm hayallerimi bir sandığa kitledim. Geçmişte yaşadığım güzel anılarımı ise denize bıraktım.Artık şimdiler önemli benim için. Anı yaşamak.Son 5 dakikam olsada... Evet sevgili hayat ve dostlarım tükenmenin sonuçlarına katlanıyorum işte. Gemi kalkıyor artık gitme vaktim. N'olur öyle bakmayın bu kadar bencil olamam sizide nasıl götürürüm yanımda. Yapamam özür dilerim. Hadi son bi el sallaın da bana rahat rahat gideyim.Hadi son bi seni seviyoruz deyinde bana rahat rahat öleyim...


Eskiden mahallede bir kişide olan televizyonun şimdi bütün evlere kolaylıkla girmesiyle artan saçmasapanlıklar program kuşakları sizleride rahatsız etmiyor mu?Televizyonculuk eğitimi alıyor olmamdan mı kaynaklanıyor bilemiyorum ama televizyondaki çoğu programın gerçekten gereksizlikler üzerine kurulu olduğunu bir tek ben farkediyor olamam herhalde. Yararlı programların yararsızlardan az olduğu günlerin tam ortasında yaşamaktayız. Elalemin derdi seni mi gerdi yahu izleme kapat demeyin içinizden olur mu öyle şey? Evlenemiorum ben öküzüm hayatta başarılı olamadım mı diyorsun git “İzdivaç” a tam senlik... Ya da adam bana sorular sorsun bilemeyince beni aşağılayıp dursun ama ben para koparıcam die gurumun üstüne basıp tepine tepine devam edeyim programa mı diyorsun o zmn doğru “Ahmet Çakar’la Şansa Bak” a. Ahmet çakar demişken de geçen gün yaptığı saçmalığa katlanılacak gibi değil bünyeler... Şıklardan birisi “Like a Virgin”... Ahmet bey şıkkı okuyacak , ne olursa olsun bir televizyonsun sen de bir sunucusun koskoca rejide ingilizce bilende mi yoktu da sen onu yazıldığı gibi okuyorsun Ahmet hoca? Bir diğer saçmasapanlık programı düello. Yurtdışı yapımı türk patentli programlardan bir tanesi... 6 patların üzerinde duran altı kişi yanlış cevap verinin zemini açılarak hop yastık organ artık nereye düşüyorsa elendiği bir yarışma... Sorular anlamlı olsa cevapları birşey katabilir belki ama nerde... Bir diğer programımız ise Var mısın Yok musun?. 24 kişinin 3 günde kanka olduğu ve “umarım sana küçük açarım” gibi nereye çekilse gidecek cümlelerin rahatlıkla kurulabildiği fevkalade bir program...Yine yabancı yapım türk patent. Sabah kuşaklarına hiç girmek istemiyorum çünkü o ayrı bir başlık konusu olmalı. Saat 12’den önce sabah kuşak yapımcılarının beynine kan gitmediğini düşünmüyor değilim. Ve diğer programızı Dobra Dobra... Şenay Düdek. Bütün sanat camiasındaki insanlarla 30-40-50 senelik dost olan gayet geniş çevreli , beyaz ama uzun saçlı , siyah tenli gereksiz zeki bir insan. Zekisin , hazır cevapsın ne işin var Petek Dinçöz’ün donunu çeken kameramanla tartışmaya. Hatırlarsınız çoban muhabbeti vardı bir ara. Aysun Kayacı hanım efendi iq ‘ su o kadar yüksek ki “benim oyumla bir çobanın oyu bir değil ki” die bilinçli bir cümle kurmuştur. Ve dobra Cobra programımız canımız Şenay Ablamız köyden çoban getirip hakkını savundurmuştur. Ve son olarak bomboş bir program daha geliyor.” Derya Baykal ile şiş örgüye örgü şişe” programı. Evdeki çöpe atılması gereken ne varsa toplayıp toplayıp onlardan birşeyler çıkarmaya çalışan bir kadındır. Tiyatrocu kişiliğine en ufak bir lafım yok. Gayet başarılıdır. Ama o nedir ya? Çağırdığı konuklardan birisi CD leri kırıp fırında pişirdikten sora onlardan anahtarlık yapan bir manyaktı. Peki ya aşçı aynı zamanda acayip güzel örgü ören İsmail Bey’e ne demeli? Uçakta canı sıkıldığı için patır çatır uçak ögüsü die bişey üretmiş baba... Elimden ve gözlemimden geldiği kadarıyla tvdeki çarpıklıkalrı dile getirmeye çalıştım. Ben bu durumdan gerçekten çok rahatsız oluyorum. Yoldaki insanlara dün akşam kutusunda 500 varmış die sorduğunuzda oturup saatlerce konuşabilir olduk artık. Ama bi ara belgesel furyası vardı tv de. Kaçımız “Macahel”i , “Keçenin Terleri” ni veyahut “Savaş ve Ölüm” belgeselini izledi. Sokaktaki insanların artık bilgi edinebileceği işlerle uğraşmasını temenni ediyorum. Yeni nesil de sürüklenio bu popülerizm peşine. Buna belki ben dur diyemem ama kulağa kaçırılan her bir damla kar suyu bir gün toplanıp okyanus olacaktır. Ben inanıyorum...


 

Copyright 2010 Absofuckinlutely....

Theme by WordpressCenter.com.
Blogger Template by Beta Templates.