26 Haziran 2010 Cumartesi


Daha önce hiç soğuk bir havada ağladınız mı?
Yüzünüze düşen kartaneleri yaşlarınıza karıştı mı hiç?
Ağladıktan sonra elmacık kemikleriniz karıncalandı mı?
Bana bir kere olmuştu…
Buz gibiydi hava. Kar iri taneli ve ağır ağır yeryüzüne düşüyordu. Tam en sevdiğim gibi haklısın. Gözlerime girmesini engellemek için gözlerimi daha sık açıp kapayarak gökyüzüne kaldırdım kafamı. Gözyaşlarım süzülüp kulaklarıma değerken uyuşuyordu elmacık kemiklerim. Ellerim üşüyordu evet ama yanaklarım buz kesiyordu. Sen soğukta ağladın mı hiç?
Gariptir soğukta ağlamak. Artık buz gibi olmuş suratın yanar ya bazı kış günleri rüzgara karşı direterek yürürken. O seni uçuracağından emin sense delip geçeciğinin kararlılığında… İşte o zaman ağlamaya başlarsan üşür yanakların. Yanma hissini tuzuna bırakır göz yaşının. Rüzgardan yaşardığına inandırısın kendini ama bal gibi ağlıyorsundur işte. Rüzgar kamufle ederken yaralarını insanlara karşı, senin içinde bir kasırga vardır. Sen o kış çekip gittin ya hani. Ben o zaman çok ağladım. O günler benim elmacık kemiklerim çok uyuştu ya da çok ortak çalıştık rüzgarla… 
Sen o kış çekip gittin ya o kış hiç bitmeyecek sandım…

21 Haziran 2010 Pazartesi

  • Ortaokul, lise dönemlerinde fırlama olduklarını zanneden arkadaşlar birbirlerine eşek şakası yaaprdı. Bunlardan en gerizekalıca olanı otururken altından sandalyeyi çekmeleridir. Hiç maruz kalmadım ama sandalyeyi çekmekle kalmayan, çektikten sonra sandalyeyle depar atarak kaçan öküzler gördüm ben.
  • Toplu taşıma aracı ile seyahat eden yaşlı kadınları pek sevmem. Taksim otobüsüne binerken, sanki taksim ilk yardıma gidip ilaç yazdıracakmış gibi "ay, ay, ay, of, of, of" iniltileri ile "oğlum yer versene yaşlıyım ben.200 yaşındayım" havası vermeleri beni deli ediyor
  • 2010 yılında hala dinlediği müizk için yargılanan çocuklar var. Bu en tilt olduğum konudur. "Ne o öyle bağır öağır biraz insan gibi müzikler dinlesene". İnsan gibiden kasıt kim pardon da? Kral Tv müziğini dinlemiyor diye sevinmesi gerekir milletin ama nerdeee?
  • Siyasi kimlikler birine laf attı mı haberciler hemen cevap doğan kesime röportaja giderler ya. Çok tavımdır ona. Kemal Kılıçdaroğlu emeklilere sallamış. Ertesi gün Star haber hemen gidip Emekliler Sendikası bilmemne kurulu başkanı ile röportaj yapmış. İşçiye laf ederler Sendikalar cevap verir falan. Hayır bir gün hayat kadınları ile ilgili konuşsalar kime gidecekler çok merak ediyorum. "Evet bu gün fahişeler odası başkanı ile birlikteyiz." TFO... Türkiye Fahişeler Odası varmış mesela...Saçmaa...
  • Eski tiyatrocu ya da Yeşilçam oyuncularının şimdi fakirlik çekmesine zerre üzülmüyorum. O zamanlar götürdüler paraları karıları sonra birikim yok. Sokakta sürünyorlar. Tamam halk takdir ediyor ama ölüyorsun a.q ya. Yeni nesil örnek alır inşallah. 15 sene sonra Oğuzhan Koç'u elinde gitarla Taksim'de bulmayalım. "Beni aldılar. İpe koydular"

20 Haziran 2010 Pazar

Hayatımda trip kadar saçma bir şey görmedim. Kadınların ise bu konudaki ustalıkları beni benden alıyor. En ufak detaydan bile bir trip çıkarabilirler. Bazen ebeveynlerin kız çocuklarına konuşmaktan önce trip atmayı öğrettiklerini düşünüyorum. Ya da kadın beyninin yüzde 40 gibi bir bölümü bu iş için çalışıyor. Arasında gidip geliyorum iki konunun.

Telefonunuz kapalıdır trip atarlar, msnin açk kalmıştır trip atarlar, msnde 2-3 dakika geç yazarsın trip atarlar, facebookta başka bir hatunun paylaştığı videoyu beğenirsin trip atarlar, twitterda mention'a trip atarlar, Retweet edersin " kim o çk mu beğendin" diye trip atarlar, nefes alırsın trip atar, almazsın trip atar, çok güzelsin dersin "biliyorum beni kırmamak için yapıosun" derler trip atarlar, bu kıyafet yakışmadı olmadı dersin bu sefer "ama biraz nazik olabilir ve beğenmiş gibi yapabilirsin" derler trip atarlar. Ne olduğu hiç önemli değildir. Onlar trip atmak istiyorsa elbet bir olay veya olgu vardır. Olmasa bile yaratırlar. Durup durup fedakarlık soruları sorarlar. Cevabı beğenmezlerse trip atarlar. Beğenirlerse de çok abartıyorsun derler bozarlar.

Kadınları anlamanın zor olduğunu yüzlerce insan yazdı çizdi o konuya girmeyeceğim elbette ama en anladığınız kadın bile bunu yapacaktır. Trip atan kadınlarla dalga geçen diğer kadınlarda gün geliyor tribin kralı oluveriyorlar birden. Bu yüzden sonra erkeklerin zora gelemediği kanısına varıyorlar. Erkekler zora gelebilir ama saçmalığa katlanmak gerçekten çok zor.

16 Haziran 2010 Çarşamba

Kimine göre ruhun gıdasıdır. Boşversene. Hiç yediğin bir şeyden sonra üzüldün mü? Ya da yediğin için çoook mutlu olduğun bir şey oldu mu? Benim olmadı. Başkasının olması da saçma geliyor zaten. Harika bir muffin'den sonra aman tanrım ne güzel diye kalkıp oynayan var mı aranızda? Yada karnabahar yedikten sonra kendini üzüntüden alkole vuranınız? Bu yüzden müzik ruhun gıdası falan değildir. Sahtekarın tekidir ama bağımlılık yapar.

Sevgilileri mesela. Kendilerine hemen bir şarkı seçerler ve "bu bizim şarkımızzzzz" diyerek o şarkıyı benimserler. Sonra ne olur? Bunlar ayrılır. Üzülen taraf, ayrılığı istemeyen taraf onu dinler dinler içer. Mutlu gülerken birden o şarkı çalar bir yerlerden ve omuzları çöker. Ve o seçilen şarkı öyle yavşaktır ki illa bi yerlerden çıkar mutlaka. Besteleneli yıllar olmasına rağmen çok sevilir ne hikmetse. Nostalji diyerek bangır bangır çalarlar acımasız ibneler... Yine yaşadım ondan biliyorum. Ağzıma sıçan bir şarkı var evet.

Müziğin evrenselliği de var bir de. O konu hakkında da konuşmak isterdim ama son vuvuzela katliamından sonra her enstrümanın evrensel müzik yaratacağına inanmıyorum artık.

Ruhun gıdasıymış. Bu yaşıma kadar çok şarkı dinledim, her türden her gruptan,ülkeden ama hiç biri gıda değildi. Tamam bazı şarkılar var sabah uyandığında seni gülümseten (Beirut - Postcards From Italy) ya da çok mutlu neşeliyken bir defa dinlemen le omuzlarını çöktüren ( Nine Inch Naıls - Hurt "cover'ı"). Ama genel anlamda gıda ile bağdaştıramadım bir türlü. Hiç bir zaman yediğim cheese cake'ten sonra zıplayıp parmaklarımı şıklatmadım. Ya da en sevmediğim balık besinin tükettikten sonra sigara ile rakıya sarılmadım. Müzik ruhun gıdasından çok rengi olabilir anca. Ruhuna renk verir. Beyaz renk verir neşeli olursun, çat bi 3 dakika ile siyaha çevirir karalar bağlarsın. Müziğin kendisi değil ama bazı şarkılar ciddi çok .....................+18

15 Haziran 2010 Salı

Aşk'ın en zor kısmı bittiği zamandır. Bir çekip gider ya öylece. İşte o gün başlar bütün zorluklar. İlacı bulunamayan bir acı sürekli akan göz yaşları, sürekli tabakta bıraktığın öğün yemekleri, paket paket harcanmış peçete kağıdı ve son olarak midene hiç anlamadığın anda çöken o pis ağrı. Şimdi bana kimse anlatmasın " aman hiç olmadı bana, ben aşk acısı çekmem hem aşk diye bir şey yok"...


Acayip tilt olurum aşka inanmayanlara da neyse konuyu dağıtmayacağım bu sefer :) Aşkın en zor kısmı o gittikten sonra başlıyor gerçekten. Yeri doldurulamaz kocaman bir boşluk bırakıyor sende yıllarca onu doldurmak için götünü yırtıyorsun. Çoğu zaman gidenin umurunda olmaz. Sen üzerine raid sıkılmış sivrisinek gibi yerde çırpınırsın, o da üzerine gazeteyle vurur! Dinlediğin her şarkı onu hatırlatır. Müzik zevkin kayar anasını satayım. Yatağına baş aşağı yatıp elindeki peçeteyi gözlerine sıkıştırır hıçkıra hıçkıra ağlarsın. Ama bu ilk 1-2 saat içindir. Şoktan olsa gerek. Sonra düşünüp anam diye ağlamadım ya hiç belki de ondan bilmiyorum.


Aşk yaşarken ne kadar zorsa al onu çarp ikiyle. Hah çıkan sonuç bittiğindeki zorluğu verecek. Tabi yaşarken laylaylom her yer toz pembe ooo hayat süper. Çoğu kişinin ulaşım aracı kullanmamadan uçarak seyahat ettiğini biliyorum aşıkken. Yağmur ıslatmaz, kar üşütmez, sel götürmez, deprem yıkmaz. Tabi tabi alt tarafı aşıksın be kendini süperman ilan etmenin ne anlamı varsa.


Aşk'ın zor kısmı o gittiği zaman arkasından bakıp ta bir şey söyleyememektir. Böyle boğazına düğümlenir kelimeler konuşmak istesen bile saçma bir şey çıkar.,


A : Ben gidiyorum artık bitti!
B : Eeaa çay koymuştum?


A : Ben gidiyorum artık bitti!
B : Bu sene çok sıcak olacakmış yaz.


A : Ben gidiyorum artık bitti!
B: Yemek sepetinden pizza sipariş ediyordum. Çift hamur dimi?


A : Ben gidiyorum artık bitti!
B : Ondan sonra adam geldi dedi ki... Çat...Oha gitti...


Gitti tabi. Kal deme sonra gitti. Gerçi haklısın gideni tutamazsın salıcan gitsin de belki bişeyler yapardın diye düşünmüştüm. Biri gidiyorsa saçmalarsın. Çünkü eksikliğin büyüklüğü ölçülemezdir. Banyodan bir diş fırçası eksilir. Gece 2 kişilik yatakta tek başına çapraz yatarsın. Televizyonu izlerken kumanda için savaşacağın biri yoktur. Hatta sırf sen seviyorsun diye seninle play station bile oynayan o kız, biraz önce kapıyı hızlıca çarparak gitmiştir. Bu o kadar büyüktür ki normal bi insan kaldıramaz. Superman, Ronin, Shrek belki , Ninja Turtles falan olsa umrunda olmazda, sen bir insansın. Nefes almaktan daha mükemmelini yapamazsın. O gitti sende şimdi 1 hafta depresyona gir, 3 hafta psikolojik bunalım, sonra hiç bitmeyecek anıların flashback'i ile uğraş dur hayatın boyunca... Hadi kaçtım ben!

Around Venezia from Icam on Vimeo.


Venedik normal bir şehirden fazlası. Benim büyülendiğim 3-5 şehirden sadece bir tanesi. Şimdi bu eşsiz şarkıyla izleyince gerçekten değişik hissettim. Görüntüler muazzam. Venedik. Bir daha istedim yahu...
Gary Moore'u daha önce dinledin mi bilmiyorum ama dinlemeden ölmemen gerektiğinden eminim. Still Got The Blues şarkısı bir çok gitaristin hayranlıkla dinlediği bir şarkı olsa gerek. Notaların arasındaki akış ve müziğin iç gıcıklaması aman yarabbi... Uyumaya çalışıyordum yatakta dönüp dolaşırken aklıma geldi briden. Bir dinleyip öyle uyurum dedim ama al işte Blogger'a konu bile oldu. Uyku hala yok evet.

Gary Moore - Still Got The Blues from BenimAdimKoray on Vimeo.

Günler geçtikçe insan evladı bir öküz oluyor ki sorma gitsin. Anlayışınıza ne oldu sizin? Nereye sakladınız? Sevgililer alttan almanın ve düzeltmenin ne olduğunu unutmuşlar. Herkes Angelina Jolie ya mınakoim bir burun kalkıklıkları görmen lazım. Birine "neden" diye sormadan çıkışılır mı yahu? Hangi devirde yaşıyoruz. Önce neden dersin baktın mantıksız bir açıklama geliyor sonra sıç ağzına bir şey dersem na mertim. Ama karşılaşır karşılaşmaz çem çem çemkirenlerden nefret ediyorum.


Sevgililer tamam trip atmak için boşluk kollarlar. Hatta bazı bayanların bundan zevk aldığını biliyorum. Yaşadım diyorum sana ya daha ne diyeyim. Neyse arkadaşlar da böyle olmuşlar. 10 gün aramazsın sitem eder " ay görüşemiyoruz artık" diye. Ararsın hadi yarın bir şeyler içelim dersin "çalışıyorum" der. Öbür gün? "Ay kuzenim evleniyor" Öbür gün "ay ne bilim". Cevabım belli.  Bi siktir git yani.


Çok ukala ve kendimi beğenmiş olduğumdan dem vuranlar çok. Hatta yeni moda diye buna "ay çok artistsin" diyorlar. Hiç bir şekilde kendimi savunamayacağım çünkü ukala olduğum doğru ama bunun için sebeplerim var. Ben ukalayım kardeşim ama herkese değil. Sana, ona, buna. Bunu hak edene. Kimse kusura bakmasın ama İşletme okuyup Paleolitik Çağ ile ilgili tez hazırlıyorum diyen bir insana ukalayım. Bana dürüst olacaksın arkadaş. Sıkım sıkım sıkıyorlar yalanları. Sonra ne sıktığını da unutuyorlar işin kötüsü. Ya o öle değildi böle değil miydi diye sorduğumda da bin dereden su getirmeyi başarıyorlar. Hayatımda hiç ben çok sivri dilliyim anında lafı yapıştırırım kalırsın öyle triplerinde gezmedim. Ama hak edene de yapayım izin verin. Blog seni seviyorum sabah sabah sinir boşalttım.
Çocukluğumdan beri çok sevdiğim insanlar benim gözümün gördüklerini görebiliyorlar diye düşünürdüm. Bu son 5-6 seneye kadar böyle geldi. Ayna karşısında ciddi takılıyordum ama dalga geçerler sonra diye. Güya benim gözüm ne görüyorsa görebiliyor.


Bununla ilgili bir tekniğim bile vardı. Beni gördüğünü düşündüğüm hep kız arkadaşım olurdu. Sanki gözlerini kapayınca benim gözlerim oluyor ve görüyor. Evet ciddi ciddi buna inandım çoğu zaman. Çıplak aynanın karşısında gezmedim. +18 bölgelerime gözümü kaçırmadım. Hatta bir çok insanın işerken tavana bakmalarını bu yüzden sanırdım. Abi bir tek bende olacak değil ya herkes böyle gibiydi. Gözlerini kaçırıyordu yani.


Son 5 yılda baktım madem böyle bir şey var anasını satayım ben niye göremiyorum kızın gözünü? Bu işte bir terslik var. Gittim bir arkadaşımla paylaştım 6 ay boyunca dalga geçince dedim tamam böyle bir şey yok :)
Zamanın birinde hatta başlangıcında mı demem lazım bir herif geçmişe giderek ilk insana Bilgisayar veriyor efendim. İlk insan da soru yor " Bunu kaç kişi kullanabiliyor". Bilgeadam cevap veriyor "Sadece 1 kişi". İlk insan diyor ki  "Al götür o zaman bu bizi yanlızlaştırır.İlişkilerimizi bozar."


Evet hikaye tamamen pipimden attım. Gayet belli olduğu üzere. Şunu anlatmak istiyorum bu internet bizi gerçekten uzaklaştırdı. Arkadaşımla msnde konuşmak dışarıca bir yerde kahve içmekten daha zevkli halde. Hele bir de Twitter, Facebook'ta yazdıklarınız takip eden ve olumlu yorum yapanlar varsa tamam iyice tükendin. Artık internetin kölesisin, arkadaşının siklemeyeceği şeyleri onlar dinleyecek ve beğenecek çünkü hoş geldin.


3-4 gün bilgisayarsız kaldım. Babamın laptop'una muhtaç belirli saatlerde girebildim nete ve içim içimi kemirdi. Aşk-ı Memnu izledim. Beşir çok güzel fakir rolü yapıyordu. Yere falan düşündü süründü helal çocuğa. Türk Malı'nı izledim. Seviyesiz berbat bir komediydi ama izleyenler var ki sağda solda "ne kadannnnn" diyen insanlar dolu.(Bknz : Abiye Kuzu) Efendim o zamanlar Dünya Kupası'da başlamamış. Nasıl bir sıkıntı anlatamam. Odamın duvarına keçeli ile çizdiğim resimler bundan kaynaklanmakta.


Bu yazı da şunu gördüm ki ilk insanla ilgili tezatları yazmaya çalışırken konu kollara ayrıldı nereye gitti:) En sevdiğim de bu zaten. Blog! İstediğin her şeyi yazabiliyorsun. Kim okumuş okumamış umrunda değil. Blog kullanıcısı olmayan ama yazılarımı Facebook'ta yayımladığımda takip eden ve beğenen arkadaşlar var tabiki ve teşekkür ediyorum hepsine tek tek. Bak gördün mü Konu yine dağıldı.


Geçen gün "Arog" filmini izlerken geldi aklıma. Acaba ilk zamanlar da ARİF gibi biri var mıydı? Bakıyorum gerçekten çok garip icatlar var. Şartların zorluklarıyla ortaya çıktı diyorlar da. Şartlarda bir yere kadar arkadaş. Adam çakmak taşını birbirine vurup ateş yakıyor. Yok ebesinin şartı artık. Bunları araştırırken Din ve Darwinizm'i düşündüm. Ve bazı noktalarda çıkış bulamadım. Bir dinci bir de Darwinci bulup kapıştırıcam yakın zamanda. Hatta bahis falan oynayacağım üzerine "yürü be oğlum hadi dindar bastır".


ps : Saat 00:25 ve hava sıcaklığı 26 derece. Bu bir ceza gerçekten.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Bu gün itibariyle tam 45 gün sonra 16 sene oturduğumuz mahallemizden taşınıyoruz. Evet çok uzak değil belki taşındığımız yer ama pencereden mahalleye bakamayacak olmak... 16 sene dile kolay neler yaşadım yahu.

Bir arsamız vardı mahallede maç yaptığımız. Boş arazinin zemini full çakıl taşı ve kırık bira şişesi parçaları ile doluydu. Arazinin tam ortasında da bir kütük. Bir çınar ağacını kesmiş hayvan herifler ve dibi toprağın içinde hala. Kütükte 15-20 cm falan çıkık. Bu engellere rağmen ne maç yaptım ben orda be. Yer cam dolu şarrrr adamın ayağına kayıyorduk heryerimiziden kan geliodu ama gülerek devam ediyorduk. Ulan şimdi yürümem bile ayakkabımın altına sıkışacak diye.

Taso vardı. Tasoyla bu mahallede tanıştım ben. Kapçilik, köktüm gibi terimleri vardı usta zor yani. Deli gibi taso oynardık. En sevdiğin tsoyu kaybedince karşısındakinin ümüğüne sarılırdın " oğlum ver lan geri babama seslenirim bak.Şakadan oynamıştık salakmıyım ben yepisyeni tasoyu ortaya koyiim" o.O Hatırla olmadı yapmadın mı?


   Ve şimdi taşınma günü. Tamam hayalini kurduğum çatı katına kavuşacağım. Alt katta annemler otursada, içeriden merdiveni olsada benim lan orası. Tek başımayım lan :) İstediğim karga gözü camlar gece uyurken yıldızlara bakmak... Burayı çok özleyeceğim ama oraya taşınınca unutabilirim.


Gelelim taşınmamın zorluklarına. Tek tek bütün eşyalarını kolileyecek olmak. Özel eşyaları ayrı bir koliye, kıyafetler, üzerine keçeli ile "KIRILABİLİR AMA" yazmalar. Taşınmanın bir raconu var kardeşim. Amele gelecek şimdi en sevdiğin kitapları koyduğun kutuyu çat diye fırlatacak kamyona. Hop abi napıosun diceksin. "Onu o bişey olmaz o kamyonun içi elyaftır o yumuşatır sertliği alır o" gibi saçmalayacak. Taşınmak zor zanaat özlemi var, kolisi var, nakliye arabası var...
Uzun zamandır Sami ile yerlerde yuvarlanmaktayım. Her insanın söylemek istediği ama söyleyemediği her şeyi sami söylüyor :) Ve buna çok gülüyorum. Kimse onunla dertleşemiyor. Her konuya kapak oturtabilecek cümleleri var. Hiç istemedin mi böyle şeyler söylemeyi. İstedin itiraf et :) Ama kırılmasın bozulmasın. Sami anadolu delikanlısı adamın .... kor valla....
Buyrun o zaman çerez...








7 Haziran 2010 Pazartesi

Hani Dünya’da hep erkekler kabadır klişesi var ya. Ben kadının apaçisi,abazası ve kabasıyla birebir tanıştım arkadaş yaşadığım süre boyunca. Sadece erkek değil abaza olan. Ya da kadının apaçi giyimlisi, apaçi müziğinden hoşlananı. Ve gerçekten bu önyargıya bir dur demek istiyorum.

Bir erkeğin apaçisi çekiliyor da bayanın ki gerçekten olmuyor ya. Ayrıca sağda solda erkeklerle takılıp kanka yea diyip kızlara laf atan kız modeli. 35 yaşında hala evde kalmış olucaksın o kankalarında seni çatır çatır sikicek haberin olsun. Bu güzel bir şey değil. En azından erkekler sevmiyor. İnan bana böyle olacak.

Kadın dediğin oturması kalkmasını bilecek, zarif olacak ki erkekte onun gibi olsun. Sürekli erkekte suç arayan feminist kız sana da 2 çift lafım olacak. Erkek arkadaşının yanında telefonla kız arkadaşınla konuşurken ” Abi ben söledim” ” Gel lan buraya” gibi cümleler sarf edersen. Abi ve lan kelimelerini kullanırsan. Sevgilinin ” Aşkım otur ağzına sıçarım” tepkisine maruz kalmayı hakediyorsundur.

PS: Nerden nerelere zıpladım. Kafam mı güzel yoksa sigara krizim mi tuttu…
Normal şartlarda alakası çok nadirdir. Ama biraz geçmişe giderek ilk okul yıllarına dönüyorum şimdi. Hayır tamam beslenmesinde yumurta getiren klişe gerizekalı çocuktan bahsetmeyeceğim. Belki sonlarda bir cümle olabilir ucunu açık bırakayım.
Tenefüs olduğu zaman sanki yapılacak hiçbirşey yokmuş gibi Faber Castel kalemi alıp sınıfın köşesinde duran çöp kutusunun etrafına sığacak kadar çocuk toplanırdık. Çoğumuzda yine Faber Castel’in metal kalemtraşları. 2 dakika süren kalem açma işlemini sohbetle 10 dakikalık araya yayardık. Ee bunun kırmızı kalemide var arkadaş. Bi onu aç biraz onu… Sonra İşlem biter o sırada zil çalar hemen yerlerimize oturup çiçek olurduk. Bu 1-2-3 numaralı sınıflarda böyleydi evet.
4. ve 5. sınıfta artık aşk hormonlarına iyice hakim bireyler olarak genelde kızlara kur yapılırdı. Evet hayvanlar alemindeki gibi bununda bir raconu vardı. Bir kızdan hoşlanıyorsan onun tokasını alıp kaçıcaksın. O da seni kovalicak. Hoşluklar şakalar. Bunun neden yapıldığını hala anlayamıyorum. Çocukken ki aklımıza basmıyor şimdilerde kafam. Ama bunu yapmadım diyen erkek çocuğu gerçekten yalancının en önde koşturanıdır…

Son cümleme gelelim. Yumurtayı getiren çocuk merhaba… Beslenme saati olurdu ve o lanet herif yumurtayı o beslenmeden çıakrır bütün sınıfı yumurta kokutmayı başarmışlığın verdiği haz ile ilk okuldaki rolünü oynamış olurdu. Şimdi o çocukları araştırıyorum. Gerçekten iyi işlerde çalışamadıklarını öğreniyorum ve bu en iyi intikam oluyor benim için…
1 aydır uğraştığım akciğer enfeksiyonu sayesinde çoğu eczacıya gıcık kaptım. Doktor yazılarını biliyorsun şimdi onunla ilgili bi şaka yapmayacağım. Benim derdm eczacı yazısıyla… Sabah, öğle, akşam tok karnına günde 1/2 defa… Ne olabilir bunda dimi? Oku bak…

Doktorları anladık eyvallah yazmaktan ziyade karalıyorlar. Tamam hürmet ediyoruz da ulan eczacı olacak ibne sana ne oluyor? Reçeteyi götürdüm. 7 tane falan ilaç var zaten psikolojim bozulmuş. Öksürmekten beynim çıkmış. Herif ilaçları aldı üzerini yazdı bende bakmıyorum tabi eve geldim kullanıcam ya bakim dedim nedir? Nedir de okuyamıyorum ki anasını satim. Hayır ona ne oluyorsa? “Doktor yazısını karizma buluosunuz ama bende yazabiliyorum al” bu mu? İnsan okuyacak dimi onu hayvan herif ne karalıyosun ilacı. Ayrıca parasını benim verdiğim ilaçla kime neyin artistliğindesin yani? Almış kutunun boş kısımlarını karalamış it. Hepinize gıcığım olum artık…
 

Copyright 2010 Absofuckinlutely....

Theme by WordpressCenter.com.
Blogger Template by Beta Templates.